23 Ocak 2014 Perşembe

Şeyh Edebali'nin Osman Gazi'ye Öğüdü

Bu günlerde tekrar tekrar okuduğum Şeyh Edebali'nin Osman Gazi'ye Öğüdünü sizlerle de paylaşmak istedim.
Umarım sizlerde tekrar tekrar okuyup kendinize pay çıkarıp hayatınıza dokunan noktalara ulaşabilirsiniz.

Beysin! Bundan sonra öfke bize; uysallık sana... Güceniklik bize; gönül almak sana.. Suçlamak bize; katlanmak sana.. Acizlik bize, yanılgı bize; hoş görmek sana.. Geçimsizlikler, çatışmalar, uyumsuzluklar, anlaşmazlıklar bize; adalet sana.. Kötü göz, şom ağız, haksız yorum bize; bağışlama sana... Bundan sonra bölmek bize; bütünlemek sana.. Üşengeçlik bize; uyarmak, gayretlendirmek, şekillendirmek sana..
Ey Oğul!
Yükün ağır, işin çetin, gücün kıla bağlı, Allah Teala yardımcın olsun. Beyliğini mübarek kılsın. Hak yoluna yararlı etsin. Işığını parıldatsın. Uzaklara iletsin. Sana yükünü taşıyacak güç, ayağını sürçtürmeyecek akıl ve kalp versin. Sen ve arkadaşlarınız kılıçla, bizim gibi dervişler de düşünce, fikir ve dualarla bize vaat edilenin önünü açmalıyız. Tıkanıklığı temizlemeliyiz.
Oğul!
Güçlü, kuvvetli, akıllı ve kelamlısın. Ama bunları nerede ve nasıl kullanacağını bilmezsen sabah rüzgarlarında savrulur gidersin.. Öfken ve nefsin bir olup aklını mağlup eder. Bunun için daima sabırlı, sebatkar ve iradene sahip olasın!.. Sabır çok önemlidir. Bir bey sabretmesini bilmelidir. Vaktinden önce çiçek açmaz. Ham armut yenmez; yense bile bağrında kalır. Bilgisiz kılıç da tıpkı ham armut gibidir. Milletin, kendi irfanın içinde yaşasın. Ona sırt çevirme. Her zaman duy varlığını. Toplumu yöneten de, diri tutan da bu irfandır.
İnsanlar vardır, şafak vaktinde doğar, akşam ezanında ölürler. Dünya, senin gözlerinin gördüğü gibi büyük değildir. Bütün fethedilmemiş gizlilikler, bilinmeyenler, ancak senin fazilet ve adaletinle gün ışığına çıkacaktır. Ananı ve atanı say! Bil ki bereket, büyüklerle beraberdir. Bu dünyada inancını kaybedersen, yeşilken çorak olur, çöllere dönersin. Açık sözlü ol! Her sözü üstüne alma! Gördün, söyleme; bildin deme! Sevildiğin yere sık gidip gelme; muhabbet ve itibarın zedelenir...
Şu üç kişiye; yani cahiller arasındaki alime, zengin iken fakir düşene ve hatırlı iken, itibarını kaybedene acı! Unutma ki, yüksekte yer tutanlar, aşağıdakiler kadar emniyette değildir.
Haklı olduğun mücadeleden korkma! Bilesin ki atın iyisine doru, yiğidin iyisine deli (korkusuz, pervasız, kahraman, gözü pek) derler.
En büyük zafer nefsini tanımaktır. Düşman, insanın kendisidir. Dost ise, nefsi tanıyanın kendisidir. Ülke, idare edenin, oğulları ve kardeşleriyle bölüştüğü ortak malı değildir. Ülke sadece idare edene aittir. Ölünce, yerine kim geçerse, ülkenin idaresi onun olur. Vaktiyle yanılan atalarımız, sağlıklarında devletlerini oğulları ve kardeşleri arasında bölüştüler. Bunun içindir ki, yaşayamadılar.. (Bu nasihat Osmanlıyı 600 sene yaşatmıştır.) İnsan bir kere oturdu mu, yerinden kolay kolay kalkmaz. Kişi kıpırdamayınca uyuşur. Uyuşunca laflamaya başlar. Laf dedikoduya dönüşür. Dedikodu başlayınca da gayri iflah etmez. Dost, düşman olur; düşman, canavar kesilir!..
Kişinin gücü, günün birinde tükenir, ama bilgi yaşar. Bilginin ışığı, kapalı gözlerden bile içeri sızar, aydınlığa kavuşturur. Hayvan ölür, semeri kalır; insan ölür eseri kalır. Gidenin değil, bırakmayanın ardından ağlamalı... Bırakanın da bıraktığı yerden devam etmeli. Savaşı sevmem. Kan akıtmaktan hoşlanmam. Yine de, bilirim ki, kılıç kalkıp inmelidir. Fakat bu kalkıp-iniş yaşatmak için olmalıdır. Hele kişinin kişiye kılıç indirmesi bir cinayettir. Bey memleketten öte değildir. Bir savaş, yalnızca bey için yapılmaz. Durmaya, dinlenmeye hakkımız yok. Çünkü,zaman yok, süre az!..
Yalnızlık korkanadır. Toprağın ekim zamanını bilen çiftçi, başkasına danışmaz. Yalnız başına kalsa da! Yeter ki, toprağın tavda olduğunu bilebilsin. Sevgi davanın esası olmalıdır. Sevmek ise, sessizliktedir. Bağırarak sevilmez. Görünerek de sevilmez!.. Geçmişini bilmeyen, geleceğini de bilemez.
Osman! Geçmişini iyi bil ki, geleceğe sağlam basasın.
Nereden geldiğini unutma ki, nereye gideceğini unutmayasın.

10 Şubat 2013 Pazar

2013 IEEE Türkiye Başkanlar Kurultayı



IEEE Türkiye ailesi olarak 4-8 Şubat tarihleri arasında Ege'nin incisi İzmir'deydik.

Öncelikle kurultayın ev sahibi olan Ege Üniversitesi IEEE Öğrenci Kolu'na göstermiş oldukları misafirperverlikleri ve güler yüzlülükleri için şahsım ve Anadolu IEEE ailesi olarak çok teşekkür ederim.

Böylesine zor ve bir o kadarda stresli bir organizasyonu başarıyla geride bıraktıkları için emeği geçen herkese tek tek teşekkür eder, bundan sonraki dönemlerde onlara daha nice başarılı organizasyonlar düzenlemelerini temenni ederim.

Böylesine büyük bir ailenin üyesi olmak, aynı duyguları paylaşan ülkenin farklı şehirlerinden, üniversitelerinden  gelen IEEE üyeleriyle aynı duyguları hissedebilmek, aynı dili konuşabiliyor olmak gerçekten de heyecan vericiydi. Şu da bir gerçektir ki beraber geçirilen dört günde elde edilen dostlukların arkadaşlıkların devamının geleceği.

Bir işletmeci olarak IEEE ailesinin bir üyesi olmaktan son derece mutluyum, ve bu dünyayı çok seviyorum.

Her ne kadar bilet bulamayıp kurultaydan bir gün önce ayrılmak zorunda kalmış olsam da her şey çok güzel ve eğlenceliydi.

Öyleyse bu heyecanı tekrar yaşayabilmek  için Doğu Akdeniz Üniversitesi'nde ve İstanbul Aydın Üniversitesi'nde düzenlenecek olan Kongre ve Kurultay'da  görüşmek dileğiyle.

Sevgilerimle

1 Ocak 2013 Salı

2013'te Yeni Bir Sen Yarat

2012 nasıl geçmiş olursa olsun 2013 sizin yılınız olsun...
Yepyeni başlangıçlar yapacağınız koskaca yeni bir yıl...
Hiç yaşanmamış hikayelerin yazılacağı yepyeni bir 365 gün...
Bu yılı diğer yıllardan ayıracak başlangıçlar yapabileceğin bir gün...
Tüm bunları yapabilmek içinse ihtiyacın olan tek şey ''inanmak''
Altın kural ''hiç bir şeyi kafaya takmamak'' nasılsa zamanla her şey düzelecek ve sen çoktan yaşananları unutmuş olacaksın.

2013'ü  diğerlerinden farklı  kılmak için;

Kendinize zaman ayırın,
Ailenizi ve arkadaşlarınızı ihmal etmeyin,
Yaşadıklarınızı unutmamak için günlük tutun ve yaşanmışları fotoğraflayın,
Aşık olun,
Pozitif olun,
Spor yapın,
Paylaşmaktan korkmayın, her anınızı sevdiklerinizle paylaşın,
Mutlu olun ve çevrenizdekilere bu mutluluğu yayın,
Hayal emekten vazgeçmeyin, hayallerinize ulaşmak için çok çalışın,
Hayatı daha fazla yaşamak için erken kalkın,
Hayatı anlamlı kılmak için bol bol düşünün,
Yüzünüzden kocaman gülümsemeyi hiç eksik etmeyin,
Yeni yerler keşfetmek için bol bol gezin,
Öğrenmenin yeri ve zamanı olmaz bol bol okuyun, araştırın,


Bunları milyonlarca kez duyduğunuzu biliyorum ama unutmayın ki ''Bugün geride kalan hayatınızın ilk günü''  Hayatınıza yeni bir soluk getireceğiniz bir yıl olması dileğiyle :)

''Kendime yeni bir ben lazım '' diyerek sözü Sertap Erener'e bırakıyorum



Sevgilerimle...

Hoşçakal 2012

Yılın son günü... Benim için kendimi, hedeflerimi, hayatımı değerlendirdiğim gün... Şükretme ve yeni başlangıçlara hazırlık zamanı... 

Herkes birbirine iyi dileklerde bulunduğu.. Bembeyaz sayfaların açıldığı, dillerde iyi niyetlerin, geleceğe umutla bakan gözlerin günü... 

Güzel anıların yıllarca anlatılacağı; ama kötü anıların unutulmak istenip yepyeni başlangıçların  yapılacağı gün...

Bu söylediklerim yılbaşına özel değildir yalnızca, tüm özel günlerdir anlatmak istediğim...


Daha bir özen vardır o günlerde, işte bu yüzdendir ki "keşke her gün bayram olsa dedikleri "

Her başlangıç bir umuttur biz insanoğlu için yıl başı da umut günü...
Bu yüzdendir heyecanım...  

31 Aralık gecesi aslında  büyük  motivasyon kaynağıdır, Tabi yeni başlangıçlar, yeni kararlar almak isteyenlere,

Aslında her gün, her dakika yenidir. Yeter ki farkında olsun insan, yeter ki kıymetini bilsin her nefes alışının, gördüğünün, duyduğunun, hissettiğinin, yaşadığı anın kıymetini bilsin...

''Bazen bugünü kaçırdığımızı düsünerek üzülürüz,anlamsızdır aslında bu, zira yarın yine "yeni" dir.

Düne dair ne varsa dünde kaldı. Unutmalı insan  "ah'',ları keşke" leri ya da "ama"ları ya da sana kazık atanları, yarı yolda bırakanları, hayallerini kıranları... Yol ver tüm zarafet ve nezaketinle, gitsinler. Sen yeniye yeni duygularla, yepyeni gir. 



Yeni yıldan dileğim herşeyden ama herşeyden önce sağlık, sonra huzur, tüm bunlara yetecek kadar para ve bir ömür boyu yan yana geçirebilecek aşka sahip olabilmek. Sonra hayata karşı tutkulu, coşkulu, umutlu olabilmek, çokça başarı ve elbette yeni yerler keşfedeceğim seyahatler,  elbette tüm bunlar olurken beni tüm kötülüklere karşı koruyacak, her durumda yanımda olacak ailemle çok güzel bir yıl geçirmek...

Bencil biri değilim tüm bu güzellikleri senin için de diliyorum unutamayacağınız bir yıl seninle olsun :)

Bu yıl senin için;


Bir kuş kadar özgür, bir kelebek kadar zarif, bir kısrak kadar asil, bir aslan kadar kendini bildiğin ve kendini güvendiğin,

Değer verdiğin ve değer verildiğin, 

Sevdiğin ve sevildiğin, 

Gününün dününden daha güzel, 

Hedeflerinin ve hayallerinin gerçek, zaferlerinin başında zümrüt ve yakutlarla süslü taç olduğu,


Hayatı kendin için yaşadığın  ve kendin olduğun için her gün  "iyi ki" ve "oh be" diyebileceğin harika bir yıl olur.


Tüm dileklerimin kalbine ulaşması dileğimle...



Sevgilerimle


22 Aralık 2012 Cumartesi

Type n Walk

Yoğun iş temposu ve ya günlük koşuşturma içinde durup nefes almaya vaktimizin bile olmadığı zamanlarda birde gelen bir maili ya da mesajı yanıtlamak her geçen gün kalabalıklaşan şehirlerimizde imkansız hale gelmekte... Akan insan selinin  ortasında bir  de yolda telefonunuzla ilgilenmek ne mümkün :( Çarpıp rahatsız ettiğiniz insanlar yetmezmiş gibi bir de  size laf söyleyenler var ki onları sormayın gitsin. Sosyal medya bağımlılığımızı buraya hiç eklemiyorum bile o telefonlara bağlanıp kalmamızın da nedeni o değil mi zaten. Yolda yürürken aman tweetleri yanıtlayım, yok efendim fotoğrafımı beğenene teşekkür edeyim derken ya bir yerlere takılıp düşüyoruz ya da etrafımızdaki insanlara zarar veriyoruz:(
Tam da bu konu üzerine çıkan bir uygulama sayesinde artık yolda yürürken mail ve  mesajlarımıza cevap verebileceğiz, rahatlıkla aradığımız müziği listemizde bulabileceğiz..
Henüz sadece İOS versiyonu bulunan uygulamada kamera yardımıyla önünüzü görebilmenizi sağlarken , yürürken kendinizi tehlikeye atmadan direkt ekran üzerinden mesaj yazabilmenizi sağlıyor.
.

 Type n Walk ile uygulaması ile uygulamadan  çıkmadan SMS, e-posta ve tweet oluşturup gönderebiliyorsunuz. Sadece iOS versiyonu bulunmakla beraber  uygulamayı 1.79 TL karşılığında satın alabiliyorsunuz.

Bir Samsung kullanıcı olarak çok yakın bir zamanda bu uygulamayı andorid markette görmeyi umut ediyorum :)


8 Aralık 2012 Cumartesi

CeBIT Bilişim Eurasia


Anadolu Üniversitesi IEEE Mühendislik ve Teknoloji Kulübü olarak 1 Aralık Cumartesi günü CNR Expo Yeşilköy'de bu yıl 13'üncüsü düzenlenen Avrasya'nın en büyük uluslararası bilişim, teknoloji ve iletişim platformu olan CeBIT Bilişim Eurasia Fuarı'na katıldık.
Avrasya Bölgesi’ndeki bilişim firmalarının yanı sıra, içinde bilişimi kullanan tüm sektör ve firmalar ile kamu kurumlarıyla medya kuruluşlarını aynı çatı altında buluşturan bir platform olan CeBIT Bilişim Eurasia’da, makine, tekstil, lojistik, turizm, eğitim, sağlık gibi sektörlerde faaliyet gösteren ulusal ve uluslararası birçok firma yer alıyordu.

Sektörleri, firmaları ve yeni gelişen teknolojileri yakından tanımaları için CeBIT Bilişim Eurasia’ya her yıl düzenli olarak katıldığımız bu fuara, bu yıl da  farklı bölümlerden oluşan 54 öğrenciyle katıldık.

Ulusal ve uluslararası birçok firmayı bir araya getiren fuarda, IEEE Mühendislik ve Teknoloji Kulübü, Yandex, Huawei gibi uluslararası firmaların yanı sıra Teknokentler, Bilim Sanayi Teknoloji Bakanlığı ve başta Koreli olmak üzere Uzak Doğulu teknoloji geliştirici firmaların stantlarını ziyaret ederek, hem Anadolu Üniversitesini hem de IEEE Mühendislik ve Teknoloji Kulübü'nü firmalara tanıttık

Fuarda diğer IEEE öğrenci kolları ile de iletişime geçerek yeni dönem projelerinden ve etkinlikleri hakkında bilgi alışverişinde bulunduk.
Gelecek dönemlerde düzenlenecek olan ulusal ve uluslararası fuarlara da katıllacağız. 
Siz Anadolu Üniversite öğrencilerini düzenleyeceğimiz ulusal ve  uluslararası etkinlikler için bekliyoruz.

15 Eylül 2012 Cumartesi

yumak kadar 66 aylıklar okula başladı


Merhaba Blogsever, uzun bir aradan sonra yine sizlerin karsındayım.
Laf a nasıl girsem hangi ipin ucunu tutsam onu da bilmezken bir bir anlatmaya başlasam hiçte fena olmaz hani..

Aylardır işin içinden çıkılmaz hale gelen 66 ay tartışmlarında uyum haftasının başlamasıyla  sular durulmuş gibi görünse de asıl sorunlar şimdi baş gösterecek.

Babaanneminde dediği üzere yumak kadar çoçuk ne anlar okula gitmekten...

Örneklerini ailemezde de gördüğüm erken okula başlamanın sakıncalarn Gülse Bilsel çook güzel anlatmış..

Şimdi sizleri bu yazıyla baş başa bırakırkenn iyi pazarlar efenimm...

****
Öncelikle sayın Başbakan’a şunu belirtmeliyim, bir ihanet veyahut gaflet, dalalet ya da hıyanet içinde değilim. 66 aylık çocukların ilkokula başlamasıyla ilgili çok net, çarpıcı, kişisel, kah gülünç, kah trajik, güldürürken düşündüren bir tecrübem var, onu aktaracağım.
Ben, 66 ayını doldurup okula başlayan bir mağdurum. 70′li yıllarda Türkiye’de durum böyle değildi biliyorsunuz. En bilinçli, en kaloriferli ailelerin çocukları en az 72 ayı doldurduktan sonra okula başlardı. Diğerlerininki Allah’a emanet, mecbur kalındığında veya ailenin ne zaman durumu olursa.
Ama işte o kaloriferli ailelerden birinin çocuğu olduğumdan, eş dost, komşular, tutturdu “Bu çocuk üstün zekalı, bir yıl erken okula gönderin,” diye. Üstün zekalı mıydım? Hiç sanmam. Kendinden 13 yaş büyük abla ve 15 yaş büyük abiyle, ilgi alaka bolluğunda, “Hadi kızım bir de şu marifetini göster,” bolluğunda yaşayan çokbilmişin tekiydim büyük ihtimalle.
OKUYAMIYORUM, YAZAMIYORUM, ANLAMIYORUM!
Ama annemler ikna oldu. Boşu boşuna apartman dairesinde bir yıl daha oturup bebek oynamasın, erkenden okula başlatalım dediler. Çok üstün ve eşi benzeri görülmemiş zekama çok da güvendikleri için, sağ olsunlar, bir de yaz tatilini uzatıp, okullar açıldıktan iki hafta sonra, beni birinci sınıfa kaydettiler.
Dikkatinizi çekerim, 11 Mart doğumlu bir sabi olarak, okulların açıldığı eylül ayında tam tamına 66 ayımı doldururken, eğitim hayatıma başladım.
Allah’ım kabusun büyüğü!
Okuyamıyorum, yazamıyorum, anlamıyorum, berbat! Fişler diyorlar, heceler diyorlar, sanki “Doomo arigato gozaimasu” diyorlar! Sanki ortamda Japonca konuşuluyor ve benden başka bütün sınıf Tokyo doğumlu!
Aylar geçti, ben bir “Bugün bayram,” yazamadım arkadaş! Ablam iki saat uğraşıyor: “Bugnü beyrm”. Abim üç saat ter döküyor: “Buguni byram”! (2012′ye geldik, hala ailede bayramları “Buguni byram” şakası yapılır!) Babam “Benim üçüncü çocuk acaba aptal mı çıktı” diye darlarda! Ezikliğim had safhada. Bazen aklıma esiyor, derste tahtaya gidip renkli tebeşirlerden resim yapıyorum, öğretmen “Hayırdır, delirdin mi, niye kalktın?” diyor. Bugün bayram’ı bırak, niye yerimde oturmam lazım onu bile anlamıyorum!
Şubat tatili geldi. Ankara’ya, eğitimci olan amcamı ziyarete gittik. Babam dert yandı: “Böyle böyle, yapamıyor, okuyamıyor” diye. Amcam şaşırdı, dedi ki “Yapamaz tabii, niye erkenden okula verdiniz? Daha beş yaşında, hazır değil, oyun oynaması lazım!”
Bunun üzerine, olması gereken yaşta gönderilmek üzere, okuldan alındım.
SANKİ BİRİ, BEYNİMDEKİ BİR ŞALTERİ KALDIRDI!
Sevgili veliler, öğrenciler, değerli okuyucular, şu minimum 72 ay kuralı var ya, onu hangi pedagoglar, hangi eğitimciler çıkarttıysa alınlarından öpmek lazım, bu işi biliyorlar. Yemin ediyorum, mart ayının sonu geldi ve abim yağmurlu ve sıkıcı bir öğle, aylarca “Bugün bayram” yazamayan bana, bir günde bana okuma yazma öğretti! Buharlanmış cama harfleri yazdı, hepsinin ses olduğunu söyledi, “Birleşince kelimeler çıkıyor,” dedi ve akşam annemler alışverişten döndüklerinde, söyledikleri her şeyi yazabiliyor, yavaş da olsa gazetede yazılan her şeyi okuyabiliyordum. Çok tuhaf, ama sanki zamanı geldi ve biri beynimdeki bir şalteri kaldırdı!
Ertesi eylülde, yani artık 78 aylıkken, altı yaşını bitirmiş halimle birinci sınıfa başladığım gün, okula çantamda kitapla gittim, sıkılmayayım diye! İlkokul süresince hep sınıf birincilerinden oldum, sonraki aşamalarda da eğitimle ilgili hiçbir problemim olmadı. Belki şimdiki çocuklar çok bi harikadır. Belki de ben azıcık gerzektim. Ama ilkokula altı yaşını doldurup gitmek, inanın hayatımda hiçbir kayba sebep olmadı.
BİR YIL DAHA OYNASIN, HAYAL KURSUN!
66 ay mı, bir yıl sonra mı tartışması benim için kişisel olarak denenmiş, sonuçları görülmüş bir hikayedir.
Hayatımda kendimi başarısız, aptal ve ezik hissettiğim tek dönemdir o 66 aylıkken yaşadığım dört ay! Devam etseydim ne olurdu? Bilmem. Belki hep başarısız bir öğrenci olarak hayat boyu topal sakat yürüyecektim. Belki okulun ikinci dönemi kendime gelip açığı kapatmaya çalışacaktım.
Ama bir yıl sonra, altı yaşında başladım okula, ne kaybettim? Bence hiç.
Göndermeyin arkadaş! Bir sene daha oynasın, hayal kursun, resim yapsın!
Gidip zorlanacağına, daralacağına, kendini başarısız, salak, ezik hissedeceğine, bir yıl sonra gidiversin.
En kötü, benimki gibi bir hayatı olur işte!
Gülse Birsel

Link vermeden geçmeyelim  köşe yazısına buradan ulaşabilirsiniz.